Eskilerin güneşin altın yumurtası dedikleri kayısını anavatanın Kuzey Çin olduğu yazar kaynaklarda. Bazı kaynaklarda ise milattan sonra 1 yüzyılda pontus bölgesinden İtalya'ya getirildiği belirtilir.
Kompostosu iç açıcı rengi ile sofrada canlı kazandıran kayısını reçelinin yapılışı ve malzemesi şöyledir;
Kayısıları yıkayın, ikiye bölerek çekirdeklerini çıkartın. Şekeri suyu reçel tenceresine koyup ocağın üstüne ağır ağır kaynatılı. Şerbet haline getirdikten sonra kayısıları içine atın. Reçel kıvamı oluşuncaya kadar kaynatın, ocağa söndürün. Reçel sıcakken, karanfilleri atıp kavanoza boşaltın. Kayısının kendi çekirdeğindeki bademleri karanfil ile birlikte eklerseniz reçel daha lezzetli olur. Vera'nın sevdiği reçel…Nazım Hikmet sürgün yıllarında Moskova'da iken, vera'yı tanır ve onun gönlünü çalmak için ince bir jest yapmak ister. Günlerce düşünür. Veranın gönlünü çevirecek çarpıcı bir fikir bulamaz. Ne yapalım Birgül ben de klasik denemelere başvurum, yapılacak bir şey yok diye ümitsizliğe kapılmak üzereyken, aklına hiçbir kadına dayanamayacağı damak tadında tatlı bir fikir gelir…Yok yok, çikolata falan değil! Çünkü biz kadınlar mutfağa girip tat yaratma uğraşısında olan erkeklere hayranınızdır. Nazım Usta'nın bulduğu fikre dönersek, kadınların bu zaafını o bilmezse kim bilir? Vera'yı tanıyanları tek tek sorgulayarak, onun hangi reçeli sevdiğini öğrenir. Vera'nın çok kayısı reçelini sevmektedir. Aman nafile, Moskova'da kayısı reçelini yapmak da hazırını bulmak da imkansızdır. Türkiye'den getirtmeyi düşünür, ama nasıl? Sürgünde olan bir insan o zaman kendi ülkesinden reçel bile isteyemez ki! Usta iyice kafasına koymuştur, ne yapıp ne edip Vera'ya kayısı reçeli vermesi gerekiyordur. Uzun süren uğraşlar sonrası sevenleri sayesinde Türkiye'den reçel ayarlanmıştır. İş beklemeye kalmıştır. Sonunda Nazım hikmet'e çok uzun gelen bir bir buçuk ay gibi bir süre sonra ve gizli bir biçimde ufak kavanoz reçel gelmiştir. Coşkulu bir sevinç reçeli vera'ya verir. Vera teşekkür ederek reçeli alır. Beklediği heyecanı göremen Nazım Hikmet birlikte olduğu yıllarda vera'nın kayısı reçelinin değil şeftali reçelini sevdiğini öğrenir. Nazım Hikmet yanlış bilgi almıştır. Ama Vera ile yaşadıkları büyük ve derin aşkı düşünürsek, bu reçelin payı yine de inkar edilemez…Aslında bu hikayenin anlatıldığı dost sofrası da, klasik anıların yer alacak niteliktedir…1998 yılında yaşadığımız sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eyleminin en coşkulu günlerinden birinin akşamında gazeteci Musa ağacık ve Sunay Akın birlikte bir etkinlik hazırlamışlardı. Eylemciler olarak eski Galata köprüsü toplanan bizler de, bu ikiliyi merakla izlemiştik. Saat 9'a yaklaşırken, hazırlanan sembolik oltalar haliç'in kirli sularına atılmış ve balık tutulmaya başlanmıştı. Yukarıya çekilen oltaların iğnelerine balık yerine, ilginç mesajlar içeren kağıtlar takılmıştı. Ben bile sizin yaşadıklarınızdan daha temizim! Diğer mesajlar yollamıştı bize, kirliliği artık arınamaz denilen Haliç…Eylem sonrası balık pazarındaki şimdi yerinde olmayan mer restoranına gitmiştik ve oluşturduğumuz masada Rıza sönmez'in meşhur dede hikayelerinden sonra, Sunay Akın da, vera'nın kendisinden dinlediği bu reçel anısına aktarmıştı. Ağzına sağlık Sunay Akın…Reçel deyip geçme adlı kitaptan…